Dünya üzerinde sınırlı olan kaynaklarımızla, hem mevcut nüfusun çeşitlenen ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu, hem de gelecek nesilleri düşünerek bu kaynakları dengeli bir şekilde kullanmak ve paylaşmak gereği, günümüz dünyasının en fazla ilgilenmesi ve çözüm üretmesi gereken sorunlarından biridir. Artık sadece ekonomik çıkarlara odaklanmak, kurumların varlıklarını sürdürmeleri için yeterli olmuyor. Ekonomik, sosyal ve çevresel faktörlerin bir bütünlük ve denge içerisinde yönetilme ihtiyacı, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Daha da önemlisi, artık günümüzde işletmelerin sadece hissedarlarına yönelik hedeflere odaklanması yeterli olmamakta, bütün paydaşlara hitap edecek bir yapının ve anlayışın oluşturulması zorunlu hale gelmektedir. Varlığını devam ettirmek isteyen işletmelerin paydaşları ile ilişkilerini doğru yönetmesi ve onların beklentilerini karşılaması kaçınılmazdır.
Öte yandan iş dünyası, dışsal etkenlerdeki hızlı gelişmelerin baskısını her geçen gün daha fazla hissetmektedir. Bir yandan bilim ve teknolojideki değişimin hızına uyum sağlamak, öte yandan da küresel boyutta yaşanan finansal krizlerle baş edebilme çabası içerisindedir. Yoğun rekabet, global gelişmelerin getirdiği baskılar ve istikrarsızlıklar, iş yapma şekillerini değiştirdiği gibi, yeni kaynaklara erişimi, farklı yönetim modellerinin ve daha uzun vadeli politikaların uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Bu gelişim süreci iş dünyasının zorluklarını giderek daha da artırıyor. Bu dönemde; değer yaratabilen, güncel kalabilen, fark yaratabilen, geleceği görebilen, risklerini yönetebilen, fırsatları değerlendirebilen, bütün bunların getirdiği değişimi yönetebilen, uyum yeteneği yüksek; stratejik uzun vadeli hedefleri olan ve paydaşları ile ilişkilerini iyi yönetebilen işletmeler sürdürülebilir olacaktır.